
selma blair bu listedeki konumunu en haketmeyen kişi bana sorarsanız. aslında nedenini de bilemiyorum. ne yaptı da çok haketti böylesine sevilmeyi? storytellingde soyundu diye mi? hayır, güzel ve havalı ve çok şık bir kadın olduğundan. burda kavramlar işte bu kadar görece, kimse kusura bakmasın. kendisi cool bir kişi, evet daha çok izleyesimiz var onu. selma diyince aklıma da hep parkey posey gelir. aynı sempatiye sahip olmasa da sevdiğim parker'ı da daha çok izleyebiliriz.

ondan çok daha az yakışıklı ve yetenekli insanlar var ortalıkta ünlü ünlü dolaşan. mesela ryan gosling diyelim, kendisi çok hoş bir kişi, ancak oyunculuğu hakkında ne biliyoruz? depresif rollerin hakkından gelmek bence en kolayı, yani o yüzden bana half nelson örneğiyle gelmeyin. yalnış da anlaşılmak istemem kendisini (ryan'ı) çok beğeniyorum. ama mesela bu adam da çok yakışıklı. onu da beğeniyorum. daha mı kötü bir oyuncu bilmiyorum. jennifer lopez laneti diyelim. (ilerleyen satırlarda ben affleck'i görmeyeceğinizden emin olabilirsiniz.) yanında beliren her erkeği bir karadulmuşçasına mideye indiriveriyor gerçek hayatta ya da rol icabı...

er'ın üzgün ve çatık kaşlı hemşiresi tarafından durmadan tartaklanan doktoru noah wyle bence çok hoş biri. kendisini donnie darko'da gördüğümde çok heyecanlanmış ve sevinmiştim ne güzel bir yol seçti kendine diye ama arkası gelmedi ne yazık ki bir türlü. şu an ne yapar ne eder bilmiyorum. umarım vardır bir elinden tutanı.

ne güzel filmdir beautiful girls. ne kadar başarılıdır ve tatlıdır timothy hutton orda. sonra ne oldu hiçbişey olmadı. olamadı. kendisine kesinlikle ait olması gereken damages'taki rolü ise başkasına kaptırdı. >bakınız< sonra gitti meg ryan'la o filmde oynadı. meg ryan da zamanla kara dul mertebesine mi erişecek? ne çok sevmiştim ben onu oysaki. aynı rol tekrar tekrar ne kadar oynanabilir tabii... (şu ana kadar ki aktörlerin hepsi de aynı organizasyona katılmışlar bu arada, ilginç...)

john malkovich ile ilgili fikirlerimi de daha önce beyan etmiştim. kendisi aslında buradaki aktörlerden ayrılıyor, birincisi onlardan çok daha fazla şöhrete kavuştuğu zamanlar oldu, yani adına bir film bile yapıldı çüşünüz, bir de aslında buradaki bir türlü olamama ve daha çok görülmek isteme durumunu tersine çeviren bir döngüye sahip. yani hem oldu hem de öyle pek fazla görülmek istenmiyor. yani o zaman ne işi var burda? sonuşta kendisi bir tiyatrocu ve tabii ki yetenekli bir oyuncu, ancak sadece ses tonu bile tüylerimi ürpertmeye yetiyor, iyi yönde değil kötü yönde terisne ürperiyorum... o zaman sırada kim var: tabii ki kevin spacey.

kişisel tarihim açısından bir meg ryan vakası daha. yani belki de benim derdim göz önümde olamamaları mı bu insanların. tabloidler tarafından yeterince didiklenemeyen kişiler mi gözlerimizde bu konuma düşüyorlar? yalnış filmlerde oynamalarının sebebi doğru filmlerin onlara popülerliklerini yitirmiş olmalarından dolayı teklif edilmemesi mi? herneyse sonuç olarak kevin spacey'ye dönecek olursak, american beauty ile tavan yapmış kariyerinin, filmden sonra hızlı bir düşüşe geçmiş olduğu gerçeğinin değiştiremeyeceğimizdir.

e k l e m e tabii ki jim caviezel. nasıl unuturum seni... the thin redline'de çıktığında karşıma vay be demiştim oha çüş demiştim. şimdi bu fotoğrafa ve o ilginç kolyesine, ceketine baktığımda biraz daha anlamlı geliyor neden 'olamadığı'. şaka. belki ona da dennis quaid'in parmakları değdiğindendir. ryan-quaid family curse? kendilerini batırmakla kalmıyor etraflarına da zarar veriyor bazı insanlar.
son ve konunun geri kalanıyla alakasız bir not: the adjustment bureau diye bir film geliyor, dark city'yi almışlar, evirmiş çevirmiş biraz da efektlerle süslemiş ve bir aşk hikayesine dönüştürmüşler. matt damon ve emily blunt'ın ne kadar iyi bir ikili oldukları da tartışılır ayrıca... hiç sevmiyorum böyle şeyleri. filmi izlemeden karar vermemek lazım ama, o trailer'ı gördükten sonra da insanın izleyesi gelmiyor doğrusu. hayır yazsınlar bari altına 'esinlenmiş olamaz mıyız yani, size ne!' diye...
No comments:
Post a Comment