hello, dexter morgan!


her yerde arthur mitchell'ı görüyorum sanki, görüyorum görüyorum, arthur mitchell'ı görüyorum.

şaşırtıcı bir son idi.

bu sezon dexter beni hayal kırıklığına neredeyse hiç uğratmadı.


sezon sonundaki ekstra 'tesadüf'ler dışında bir sorun yok gibiydi.

sonuçta kimse kardeşinin bir seri katil olabileceğini aklının ucundan geçirmez, geçirdiği anda da iş işten geçmiş demektir, yaşadım biliyorum, ama o garajdan dexter'ın çıkması kadar saçma bir şey de olamazdı. ki bir yandan da iyi bir kurtarıştı. yüreğim ağzıma gelmişti.

dexter'ın arthur'u tenhalarda o şekilde kıstırması da garipti. nerden çıktı, nerden bildi arabanın orda bozulacağını hmmh... neyse...


telefon mesajlarına hayranım. tüm castın cep telefonlarında saks mavi üzerine beyaz timesnewromanla beliren o mesajlar beni benden alıyor. anladım ilgimizi dağıtmamaya çalışıyorlar, komün bir stil olsun istiyorlar belki ama bende ters tepiyor bu durum. her seferinde düşünürken buluyorum kendimi nasıl oluyor da uğraşıyorlar bu saçma işle diye...


tabut olayı ekstra acayip.

dexter'ın oğlunu yiyip bitirebilirim. aşırı tatlı. oha.

aslında ilk kaçırıldığı sırada daha yakışıklıydı bu çocuk.
çimentoya atılmatan son anda kurtulan çocuk için ise aynı şeyleri söyleyemeyeceğim ne yazık ki.

1 2
'hello dexter morgan' muhteşemdi bu arada. son ana kadar sakla sen kimliğini, sonra başına neler gelsin. tövbe.

sonuçta akşam yemeği yemesek bu işi hallederiz de, acıkıyor insan. az ye sen de o zaman.

No comments: