#sendeanlat

müzeyyen senar'ın ölmesiyle benim kalbim bir kez daha kırıldı anneannemin ardından. sonra bir bodrum akşamı sanırım, anneannemin senar'a rakı kadehiyle selam verdiği hikayesini hatırlayıp sevindim, belki oralarda da touşturuyorlardır, bu sefer yakından.

ben bunları düşünürken ülke yine kendinden geçti.
özgecan'nin katli birkaç gündür pek çok kadının sesini çıkarmasına vesile oldu.

orta 3'te anladım, otobüsle okula gitmeye karar vermem o zamana rastlar çünkü, 15 yaşıma yani, erkeklerin tehlikeli varlıklar olduğunu.

evden otobüs durağına kadar biri ergen diğeri 70'inde iki engelim vardı. zamanla umursamıyor gibi görünmeyi öğrenmiştim. hızlanan kalp atışlarımı nasılsa duyamazlardı. otobüste ise kiminle karşılaşacağınızı asla bilemezdiniz, her gün yeni sürprizler.

istikametim tophane olmasına rağmen orada bir sıkıntı yaşadığımı hatırlamıyorum. orada kadın olduğum için elimi sıkmayan yobaz bakkalı hatırlıyorum. babamın çocukluğunu bilen o bakkal, yoksa şekerci miydi, pek de önemi yok şimdi. zaten otobüsten indiğin andan itibaren tanıdık yüzler karşılardı seni. ama istiklal tarafından iniyorsan hiç belli olmazdı işler. tünel'e binen arkadaşlarımın başından pek çok çirkin hikaye geçti o günlerde.

bizim erkeklere metroda, otobüste, dolmuşta otururken yanlarında oturanları rahatsız edebilecekleri ihtimaline karşın, bacaklarını kapamaları gerektiğini bile söylemek gerekiyor. bu bir mesele yani hala. kendileri düşünemiyorlar. bugüne dek hiç düşünmemişler.

sonra eşitlikten filan bahsedince biraz saçma oluyor.

bilgisayar oyunu gibi düşünmek gerek, henüz o 'level'a gelmedik.

bu iki gündür twitter ve facebook'taki hikayeleri okuyunca umut duymaya başladım ama. en azından bir rahatsızlık duyduğumuzda, başımıza bir şey gelmekte olduğunu hissettiğimizde sesimizi çıkarabiliriz gibi geldi, daha az yanlızmışız gibi.

tabii sonra gezi'yi hatırladım, ne kadar uzun zaman önce yaşanmış gibi hissedildiğini şimdi. fazla romantik günler olduğunu. gerçek olamayacak kadar. belki de hiç yaşanmamıştı. ah ama olur mu, berkin, ali ismail, onlar gerçekten öldüler. biz geleceğe dair umutla doldururken içimizi, onlar öldü. sonra biz unuttuk o hisleri.





No comments: