what are the odds?

hic izlemeyip de, en son tv'de yakaladigin bir house bolumunu yine ayni kanalda iki yil sonra bir kez daha yakalamak.
bence biraz garip. yani koskoca dizi, sen git o bolumu gor bi daha. (he bi de bolum kahramani ya da 'hastasi' olan kiz simdi flash forward'da oynuyo-lezbiyen fbi agent-, o yuzden bana bu kadar tanidik gelmismis megersem)
ama izledin mi tekrar, sen ondan haber ver.
evet izledin. hatta arkasindan iki bolum daha izledin.
evet artik iyice eminsin, house hayatina tekrar girecek.
ozel dedektifi ise almis olmasi da
-ozel dedektif rolundeki aktorun six feet under'daki david'i kaciran minibus sapigini oynayan aktor olmasi da bir sure ona bir turlu guvenemememi sagladi- ayri komik. bi de o eskiden ally mcbeal'de donmeyi canlandiran kadinin, burda pek begenilen en bas doktor olmasini bir turlu yemiyorum izleyici olarak. o kadin bence kesin donme. kimse beni aksine inandiramicak. isterse butun hastane kossun pesinden bir randevu icin, hayir inanamayacagim.

vaay yarin brothers&sisters, dexter ve californication var. hayret bisiy.
ama bunlar son turlar tabii tatil oncesi. flash forward mesela martta donecek ekranlara. oha. o da bi acayip gerci, ikna olmadigim bir suru sey var. bazi seylerin olmasi cok uzun surerken diger baska birseyler biz daha anlamadan oluvermis oluyor bir de bakiyorsun.
ilk defa bu sezon dexter'i neredeyse canli canli izliyorum. ve gercekten cok geriliyorum dexter cinayet islerken, hemen bitsin gecsin istiyorum o sahneler, yuregim dayanmiyor. hep iz sursun baska suphelileri kovalasin-kan testi yapsin-suni kafataslarini patlatsin istiyorum. cok geriliyorum aksi takdirde.
californication'i direk canli izliyorum. gecen hafta 10. bolum oynadi o gun izledim nerdeyse, mesela.

herneyse.

rita da tatli tatli parmak aralarini yaliyo. canim ya. antiseptik kedim benim.

eve hic ugramadigimdan hala var olan cikolatami-ugramis olsaydim simdiye kadar paket kagidi geri donusmus bile olurdu cunki- ve cekirdeklerimi alip private practice'in basina oturuyorum simdi. it's a guilty pleasure, amerikan kardeslerimizin uydurdugu uzre. onune gecmeye calismiyorum, kendimle savasmayi birakmaya calisiyorum. ustume gelmeyin. yarin obur gun yalan ruzgarini indirecegim belki, yaparim istersem, kim tutar beni!

a bu arada bu kadar dizi demisken: the prisoner'i izlemeye basladik atilla abimle. pek memnun degiliz acikcasi. yarisini bitirdik, onumuzdeki hafta icinde diger yarisini da bitiririz elimiz mahkum. ancak dizi dopdonuyo kendi cevresinde, ozlenesi degil yani anlayacaginiz. dizi sirasiyla: pleasantville-
karakterlerin etraflarinda olup biteni asla sorgulamamasi itibariyle-, truman show-kahramanimiz aslinda mr truman'in tam tersi bir ruh hali icerisinde, ama iclerinde olduklari durum birbirini fazlasiyla cagristirmakta-, carnival-30lar amerikasi kiliklari ve cevresel faktorleri itibariyle-, the village-ismi ustunde- ve the lost room-ikisinin de birer mini dizi olmalarinin yani sira, arada bir the lost room'da da dusunlen kum abisleri ve kaybolmusluk hissinden dolayi- arasinda gidip geliyor. sonunun nereye baglanacagini simdilik kestirmek guc. izleyip gorecegiz.

good night and good luck!

No comments: