that rude friend of yours who ate all the cheese i bought.

hic su icmedigim icin basim agriyo.
boyle durumlarda da aklima o herseyi suyla tedavi eden ve bu yontemi haksiz yere hapishanede kaldigi gunlerde kesfeden doktorun hikayesini getiriyor. o doktor sucsuzlugu anlasildiktan sonra da hapishane yonetiminden arastirmalarina devam edebilmek amaciyla icerde kalmaya devam edebilmeyi talep etmis. tabii ayni agir sartlarda degil.
adini pitircik koydugum (ve acilen degistirmek istedigim) yeni wd'min icini yavas yavas doldurmaktayim. iki kucugun icindeki tum verileri ona aktariyorum ki sabit bir yeri olsun elimdekilerin. neyin nerde oldugunu bileyim. laciesizlige de alisiyorum gun gectikce. ama iste her gun icinde kaybolup giden yeni birseyler geliyor aklima ve umutsuzluga kapiliyorum.
mutfagin kapisi ruzgardan kapanmis ve benim minik prensesim ac, susuz ve kaka kutusuz kalmis. hoyratca ve son hizda bir giris yapti ki mutfaga, sormayin!
foot locker'da cok sahane spor ayakkabilar var ancak cekime urun vermiyorlar. illa ki satin alicakmisiz, ama merak etmicekmisiz ki parasini geri vericeklermis. ama ben dedim ki olmaz dedim. alamam ben boyle bir riski. o da dedi ki, o bu arada bir islam ulkesinden belli ki ve ilginc bir turkce konusuyor, no risk dedi, biz franchise diiliz dedi, anamiz amerika dedi, hic merak etmeyin dedi. ben yine de biraz merak ettim ama dogrusu.
atasun optike gittim. gozluk bakiyim dedim. ayni dili konusabilmemizin muhtemel olmadigini anladigimdaysa iyi niyetli tezgahtar kizcagizla, vazgectim ciktim arkama bakmadan uzaklastim magazadan.
lastik pabuccular 12de aciyolarmis dukkanlarini. onlar da hakli tabii. de iste neyse artik. en azindan 7yi gecen saatlerde hala acik magazalari ki ben de yarin is cikisi filan gibi gidebiliyim. a ben yarin once kanyona gitmeliyim o zaman. hmm.
iste oyle.
su iciyorum, iciyorum, basim agrimaya devam ediyo.

it's time for some my so-called life now.

No comments: