vatman

tramvaya binmeyi çok seviyorum.
tramvay sürücüsüne iyigünler ve günaydın demekten ayrı bir zevk alıyorum.
mesela otobüs şöförüne günaydın demem genellikle.
tramvay sürücülerine ise derim.
çünkü onlardan da dolu dolu ve içten bir cevap geleceğini bilirim.
bazen tramvay sadece benim için yavaşlar ve durakta olmamama rağmen binerim.
o zamanlarda tramvay sürücüsünü daha da bağrıma basasım gelir.
onların gerçek birer istanbullu olduklarını düşünürüm.
büyük ihtimalle babam çocukken de tramvayı kullananlar aynı adamlardı.
beni tramvay ilk kez babam bindirmişti.
kendisi tramvayın dönüşüne çok sevinmişti.
ben de hemen sevmiştim tramvayı.
koltukların döndürülebiliyor oluşunu da ilk babamdan öğrenmiştim.
istenildiği takdirde karşılıklı oturabilirsiniz tramvaya bindiğiniz arkadaşınızla.
tramvay biraz ağır gider.
ama eğer istiklal caddesinin insan trafiğinin başlamadığı sabahın erken saatlerinde binerseniz işte o zaman değer tramvaya bindiğinize.
bugün tramvayı eski bir arkadaşım olan baturla birlikte bekledim. o bir süre inanmadı tramvayın odakulede durduğuna. sonra ben ona durak tabelasını gösterdim. o zaman ikna oldu. gittik tabelanın altında beklemeye başladık tramvayı. daha önce hiç tabelanın altında durmamıştım. daha önce hiç odakuleden binince oturma şansım da olmamıştı tramvayda. birkaç yaşlı ve sanırım aynı zamanda da turist hanım inince ben oturabildim ve the office'in ilk bölümünün son 5 dakikasını izledim ipodumdan.
sonra müzik dinledim.
ece'nin bana yaptığı compilation'dan ilk iki parçayı dinleyecek kadar vaktim oldu ofise varana kadar. pek güzel iki parça.
bu yazıyı bitiremeden explorerım kitlendi.
ben de screen shot aldım.
mübarek cumalar.

No comments: